Sansürsüz Türkiye - Özel
Exklusiv | Özel: Entschuldigung, was meinen Sie: Bin ich Journalist? | Ayıptır sorması, sizce ben gazeteci miyim?
Stand: 14.07.2017, 17:50 Uhr
Die letzten 29 meiner 50 Lebensjahre habe ich mein Brot ausschließlich mit Journalismus verdient. Ich habe von überall auf der Welt für 16 verschiedene nationale und internationale Medien berichtet, Reportagen gemacht, Kolumnen geschrieben. Von Staatsmännern wie Gorbatschow und Arafat, von internationalen Organisationen, von fast allen habe ich als Journalist Anerkennung erhalten. Bis auf eine Person. Staatspräsident Erdoğan möchte einfach nicht akzeptieren, dass ich Journalist bin.
50 yıllık ömrümün neredeyse son 29’unda, yalnızca gazetecilikten ekmek yedim. Dünyanın her yerinden, yerli ve yabancı 16 yayın organına binlerce haber, röportaj, makale yazdım. Arafat’tan, Gorbaçov’a ve uluslararası örgütlere, herkese gazeteci olduğumu kabul ettirdim. Bir kişi hariç. Cumhurbaşkanı Erdoğan, gazeteci olduğumu bir türlü kabul etmiyor.
Von Kürşat Akyol
Ayıptır söylemesi, özgeçmişimden aktarıyorum: “Beyaz Saray’dan Çin sınırına, dünyanın pek çok yerinde, savaşlardan uluslararası zirvelere hemen her koşulda gazetecilik yaptı. Yaser Arafat’tan Mihail Gorbaçov’a, Lech Walesa’dan Ebulfez Elçibey ve Aliya İzzetbegoviç’e, dönemin önde gelen pek çok lideriyle özel röportajları yayınlandı. Türkiye’de ağırlıklı olarak dış politika, Kürt sorunu ve insan hakları konularında çalıştı. Halen İstanbul merkezli bağımsız gazetecidir.”
20 küsur yıldır haber ve yazı gönderdiğim WDR bir yana, bazıları birkaç ayı geçmese de Türkiye’de sırasıyla şu yayın organlarında çalıştım: Günaydın, Tercüman, Yeni Asır, Özgür Gündem, Cumhuriyet, Kanal 6, Evrensel, Radikal, Milliyet, Superonline, Yeni Binyıl ve Karşı. 4’ünde kurucu ekipteydim.
Bu süreçte 20 yıla yakın süre BBC’de, ardından Deutsche Welle ve Al-Monitor’da haberlerim, makalelerim yayınlandı. Uluslararası haber ajansları, saygın yayın organları yaptığım işlerden alıntılar, bendenizle röportajlar yaptı.
Irak, Filistin, Bosna-Hersek ve Azerbaycan’daki savaşlarda, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki çatışmalarda muhabirlik yaptım. Ortadoğu, Balkanlar, Orta Asya, Avrupa ve ABD konularında çalıştım. Uyuşturucu çetelerinden, enerji nakil hatlarına, radikal İslam’dan, Beyoğlu’na farklı konularda haberler yazdım. Doğu Bloku’nun yıkılmasına, Sovyetler Birliği ve Yugoslavya’nın dağılmasına tanıklık ettim.
50 yıllık ömrümün neredeyse son 29’unda, yalnızca bu meslekten ekmek yedim. Peki, biri sorsa anlatmaktan imtina edeceğim bunca gereksiz bilgiyi neden burada aktardım? Çünkü sormak istedim, sizce ben gazeteci miyim?
Çünkü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, özellikle son yıllarda gazeteci olduğumu bir türlü kabul etmiyor. Nedeni, “Sarı Basın Kartı”m yok.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’ne göre “dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi”ne çevirdiği Türkiye’deki tutuklu ve hükümlü gazetecilerle ilgili ne zaman bir soru gelse, Erdoğan, bu kişilerin gazeteci olmadığını ileri sürüyor. Son olarak, bu hafta BBC’de yayınlanan bir televizyon programında, hapisteki gazetecilerin yalnızca ikisinin “resmi basın kartı” sahibi olduğunu söyledi.
Erdoğan, “Gazeteci kartları var ama, resmi (sarı) basın kartı değil. Bu kartlarla gazeteci olduklarını iddia ediyorlar. Sizin söylediğiniz gibi sayı 170 değil. Bu yalanlarla dünyayı kandırmayalım” dedi.
Şu kesin: İçeride devletin verdiği basın kartına da sahip olan pek çok gazeteci var. Bunlardan bazılarının kartları yine devlet tarafından iptal edilmiş olabilir. Ama sonuçta bu, gazeteci olarak hapse girdikleri gerçeğini değiştirmez. Kaldı ki, önemli bir kısmı hakkındaki iddianameler, yazdıkları haber ve yorumlara dayanıyor.
Ek olarak, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ henüz geçen Kasım ayında Meclis’teki bir soru önergesine “30 basın mensubunun tutuklu olduğu anlaşılmıştır” yanıtını vermişti.
Türkiye’de Erdoğan’ın tanımladığı anlamda “basın kartı”, Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından veriliyor. Bunun için, bir yayın organında çalışan gazetecinin başvuru yapması gerekiyor. Başvuru sahibinin öğrenim durumuna göre, 6, 12 veya 18 ay bekleme süresi var. Bu süre dolmadan bir ay önce ikinci kez başvuru yapılması ve bunun da onaylanması lazım. Lise mezunu olmayanın başvuru hakkı bile yok.
Devletin verdiği basın kartını almayı, meslek ilkeleri ve ahlakı gereği reddeden pek çok gazeteci var. Çünkü, demokratik ülkelerde gazeteciler çalıştıkları yayın organları ya da meslek örgütlerinden alır basın kartlarını. Devlet, “Şu gazetecidir, bu değildir” demez. Kaldı ki, okuma-yazma bilen herkesin en doğal hakkıdır gazetecilik yapabilmek. Hele ki, internet çağında gazeteciliğin tanımı ve içeriği bunca değişirken.