"Meclis’te 6 kere reddedilmiş bir şey, yedinci kez neden geliyor?"
Bu soru, Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Direktörü Mustafa Tan’dan. Yer Meclis, “Üretim Reform Tasarısı” adlı komisyonun toplantısı. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) iktidara geldiği 2002 yılından bu yana, 6 kez reddedilen kanun tasarısını, bu kez komisyondan "Ancak" ek maddesiyle geçen hafta geçirdiği yer.
Ekteki "ancak" maddesi özetle diyor ki: "Yapılması mübah değildir, yasaktır. 'Ancak' kamu yararı lazım gelirse, valiliklerde oluşturulacak bir komisyon, zeytinliklerin madencilik ve sanayiye açılmasına olanak tanır."
Anayasada da böyledir, her türden özgürlük vardır. "Ancak" özgürlüklere, anayasa maddelerine eklenen "ama"lı cümlelerle kısıtlama getirilir.
Türkiye, 170 milyona yakın zeytin ağacına sahip. Dünyada zeytinin en çok ürün verdiği 4-6 ülke arasında. En az 500 bin ailenin geçim kapısı. Yağının litresi, toptan fiyatla 14-16, sofralığının kilosu 10-30 lira arasında. Geçenlerde biri, sofralık zeytinin kilosunun perakendede 20 liraya satılmasından şikayet ediyordu. Bir başkası, sarımsağın kilosunun 29 liraya satıldığı bahsinde, "O da, Çin'den ithal ediliyor. Saman bile ithal" diye serzenişte bulunuyordu.
30-40 yıl önce burada, ilkokul öğretmenleri "Dünyada, gıda açısından kendine yeten 10 ülkeden biriyiz" diye öğretirdi. Bugün ise, değil yoksulların, ortalama tüketicinin satın almakta güçlük çektiği zeytinin üretim alanlarının ısrarla maden şirketlerine, sanayicilere peşkeş çekilmeye çalışıldığını görüyoruz. Oysa Türkiye, zengininden fakirine, dünyada zeytinin sofrada en çok tüketildiği yerlerden biri.
8-10 bin yıllık kökeniyle zeytin ağacı, kutsal kitaplardan mitolojiye, en değerli, manevi bitkilerden biri. Mezopotamya'dan çıkıp, Anadolu üzerinden Akdeniz ve dünyaya yayıldı. Doğanın tüm olumsuz koşullarına direnciyle, birkaç bin yıla varan ömürünü tamamladığında, köklerinden yeni bir ağaç filizlenebilir. Bu nedenle, "Ölmez ağaç" adlarından biri. "Hayat ağacı", diğerlerinden. Huzuru, bereketi, yardımseverliği, birlikteliği simgeler. Barış için, "zeytin dalı uzatmak" ifadesi kullanılır. Kuran'da, 4 ayette geçer.
10 yıldan önce ürün vermeyen zeytin ağaçlarından, Türkiye'de 170 milyon civarında var. Onlar, yüzlerce yılı aşan bir yatırım, bir servettir. Meclis komisyonundan geçen tasarının yasalaşması durumunda, bu zenginliğin100 milyonu ölüm tehdidi altında. Yalnızca doğanın değil, sofraların da talanı bu.
Peki, maneviyatı ve yoksulluğa karşı hissiyatı söylemiyle ünlü bir iktidar, böyle bir durumun önünü açmak için neden bunca ısrarlı, çabalı? Muhaliflere göre, "Bu, onun tipik bir karakteristiği. Derdi, rant ve bunun iktidar ve destekçileri arasında paylaşımı. Bu paylaşımdan güç buluyor; bunu yerellerdeki yandaşlarına da aktararak gücünü perçinliyor."
Bu söylemin devamı şöyle:
"Örneğin, üçüncü boğaz köprüsü; İstanbul’un akciğerlerinden kuzey ormanlarının bitmesine neden olan ucube. Kullanmaya mecbur tuttukları kamyonlar, otobüsler başka yollar bulmak için kırk takla atar, yaban domuzları boğazı yüzerek geçip Anadolu yakasında kalan 3-5 ormanlık alana sığınmaya çalışırken, oralardaki inşaat alanları değer kazanıyor. O değerlerin sahipleri, başka yapay değerlere yatırım yapıyor. O yatırımlardan pay alanlar da, yenilerine. Bu sayede, ekonomi hesapta canlanıyor, büyüme yaşanıyor. "Ancak" birilerine para akıyor.
Benzer yöntemlerle tarlalarından, zeytinliklerinden koparılan çiftçiler de, bu değerlerde, bu değerlerin madenleri ve inşaatlarında ucuz işçi olarak kullanılıyor; dünyanın en büyük iş kazaları mezarlıklarından birinde, kökünden filiz fırlayan "ölmez ağaçlar"a gübre oluyor.